istiklal marşına saygı(sız)lık


İstiklal Marşı…

Türk’ün yeniden diriliş  destanının kelimelerde ahenge dönüştüğü…

Şair-i Muazzama Mehmet Akif Ersoy’un ruhun derinliklerindeki vatan, millet, din, bayrak sevdasının şaha kalktığı…

Türkiye Cumhuriyeti’nin doğuş hikayesini en beliğ şekilde yansıtan şiir…





Şiir demek bile bu esere saygısızlık aslında… Şiirin çok üstünde bir eser…

O, İstiklal Marşı…

O marşı yazdıran ruh ve duyguda…

Esaret zincirlerinin paramparça edilip hürriyet ve istiklalin şaha kalkışı vardır…
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım.

Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım.

Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.

Derken Mehmet Akif, Türk’ün damarlarındaki özgürlük ateşinin ışığını kullandı.

Ve kırmızısını şühedanın kanlarından, hilalini İslamın yüceliğinden alan şanlı bayrağımızın nazlı nazlı dalgalandığı her güne, bu topraklarda huzur, güven ve hürriyet içersinde yaşamamız yani “bir hilal uğrunda batan nice güneşler”imize minnet ve şükranı hatırlattı;
Dalgalan sende şafaklar gibi ey nazlı hilal,

Olsun artık dökülen kanlarımızın hepsi helal,

Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal,

Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet.

Hakkıdır Hakka tapan milletimin istiklal.

Dizelerinde…
Ve Türk Milleti, İstiklal Marşı’ nı coşkuyla haykırıp saygıyla selamlar bayrağını…

Ya da böyle yapması  icap eder…

Bu yıl bilindiği gibi Mehmet Akif yılı…

İstiklal Marşı’mızı yüreğinden kaleme akıtan Mehmet Akif’e ve onun ölümsüz eseri İstiklal Marşı’na daha bir hassasiyet göstermemiz gereken yıl…

Ve artık Mehmet Akif Yılı  son günlerinde…

Gönül isterdi ki; bu yazım Mehmet Akif’e ve İstiklal Marşı’na duyduğumuz saygıdan övgüyle bahsetsin…

Yıllardır ilköğretimde okuyan çocuklarımı Cuma günleri okuldan almaya gittiğimde duyduğum sızıyı anlatacak ne yazık ki!

Yorumu bir kenara bırakıp sadece gözlemleri ve öğrenci ile velisi arasındaki diyalogları  aktaralım;

Baba, törene kalmayacak mıyız?
Kızım annen yemeği yapmış bizi bekliyor, bırak töreni…
Ya anne, öğretmenimiz kızıyor bayrak törenine kalmayınca…
Tek tek öğrenci mi sayıyorlar, hadi çabuk ol…
Baba, ben İstiklal Marşına kalmak istiyorum ya… Gitmiycem…
Bu soğukta bırak şimdi İstiklal Marşını falan, hadi bin arabaya…

Bunlar sadece üç diyalog örneği… Ve söze hacet bırakmayan görüntüler; çocuk geri geri gidiyor, bayrak törenine kalmak istercesine, velisi sürüklüyor adeta, bir an önce okuldan uzaklaşmak için…

En fazla 5 dakika…

Sayısız şehidin kanlarıyla yazılmış bir destana, o kanlarla boyanmış bir bayrağa saygı için gereken zaman en fazla 5 dakika…

Ve günahsız, tertemiz yüreklere vatan, millet, bayrak sevgisini aşılayabileceğimiz en verimli çağda, çocuklarımızı İstiklal marşı töreninden kaçırmanın, İstiklal uğrunda yıllarca süren mücadeleye 5 dakika ayıramamanın vebali, günahı, ceremesi… Şuursuz, sevdasız bir nesil…

Evde bekleyen yemek, gidilecek olan misafirlik, gelecek olan misafir ya da soğukta 5 dakika beklememe uğruna neyi feda ettiğimizin farkında mıyız?

Bayrağına, marşına saygı duymayan bir nesilden, bu saygının öğretilmediği, yaşatılmadığı bir nesilden nasıl bir beklentiniz olacak ey veliler!

Çocuğunuz ileride doktor olabilir, avukat olabilir, mühendis olabilir, memur olabilir, yazar olabilir, çizer olabilir… Ama sizin bugün attığınız sevgisizlik, saygısızlık ve şuursuzluk tohumları yeşerdiğinde çocuğunuz sizi huzurevine atacağı fırsatı bekleyen bir hayırsız olacak! Sakın ola kızmayın ona! Çünkü tohumları 5 dakikanızı feda edemediğiniz zamanlarda attınız siz!
19.12.2011